Mesnevi’nin Edebî Belagati
Mesnevi kelimesi Hz. Mevlana’dan önce bir şiir türünü anlatmak için kullanılmaktaydı. Kendi arasında kafiyeli iki mısradan oluşan beyitlerle örülen bu tür özellikle uzun şiirler için tercih edilirdi. Hz Pir de bize düşüncelerini ifade etmek için bu yolu seçmişti. Ancak bu Mesnevi öylesine ses ve soluk bulmuştu ki, artık Mesnevi dendiğinde Hz.Mevlana’nın eseri ilk akla gelir olmuştu. Celaleddin Rumi’nin Mesnevi adlı eseri yazıldığı tarihten günümüze kadar çok farklı katmanlarda farklı usül ve farklı açılarla incelemelere tabi tutulmuştur. Çok fazla çevrilen bir eser olduğu için çeviri bilimine dahi kendi başına fazlaca katkı sunduğundan bahsedilebilir.
Mesnevi eseri aruz vezni ile yazılmıştır. Aruz vezni bildiğiniz üzere beyitlerde açık ve kapalı hece sırasını eşitleyen bir sistemdir. Bu sistem şiirlerin okunmasını ve ezberlenmesini daha keyifli ve daha kolay hale getirir. Mesnevi’nin hem anlamını hem de bu özelliğini korumak isteyen Süleyman Nahifi(v.1738) eserin tamamını aruz vezniyle birlikte Osmanlı Türkçesine tercüme ederek büyük bir tercüme eser ortaya koymuştur. Söz konusu eser Amil Çelebioğlu izahıyla birlikte günümüzde sadeleştirilmiş Türkçe metniyle birlikte neşredilmiştir.
Mesnevi anlamsal açıdan da oldukça derin bir eser olduğu için Mesnevi hakkında, anlamı daha net hale getiren, sözü kısa kesme maksadı taşımayan nesir çevirilere de ihtiyaç duyulmuştur. Osmanlı Türkçesi ile kaleme alınmış bir çok şerh bulunmaktadır. Şefik Can ve Abdulbaki Gölpınarlı gibi usta mesnevihanların bu alandaki eserleri ise günümüzde bu açığı kapatarak Mesnevi ile ilgilenen herkes tarafından kabul edilir otorite haline gelmiştir.
Ancak bu eserin şiirsel yönünü bilmeden ilk defa ve yalnızca bu nesir çevirilerden okuyan bir kişi eserde geçen mevzuların, anlatılan konuların şiir üslubuyla anlatıldığını var saymadığı takdirde metinden, aslına muhalif anlamlar ve yaklaşımlar çıkarabilir. Bir örnekle ne demek istediğimi daha iyi açıklamak istiyorum. İstiklal marşımızda milli şairimiz Mehmet Akif bayrağa seslenmektedir. Bunun bir şiir olduğunu bilmeyen kimse, bir kimsenin cansız bir bayrakla konuşulmasını saçma ve gerçek dışı bulacaktır. Şiiri anlamlı hale getiren şey, onun edebi üslubu ve söz sanatları açısından zenginliğidir. Nitekim son yıllarda adeta moda halinde, Mesnevi’ye ve Hz. Mevlana’ya eleştiriler yönelten kişiler peyda olmuştur. Bu kişilerin itirazları dinlendiğinde birçoğunun eserin edebi üslubunu anlayamadıklarından kaynaklandığı görülmektedir.
Mesnevi eseri söz sanatları açısından doğu edebiyatının zirvesinde yer almaktadır. Çoğu edebiyat otoritesine göre zirvededir. Günümüz Türkçesinde Mesnevi’nin edebi özelliklerini de aktarma gayreti güden çeviriler çıkmıştır. Modern Türkçe çevirmenlerinden çıkan büyük gayretlerden birinin eseri kendi vezni ile tercüme etmeye çalışan Abdullah Öztemiz Hacıtahiroğlu çevirisi olduğundan bahsedilebilir. Eser 1972 yılında yayınlanmıştır. Çeviri eserin bir kısmını ihtiva etmektedir.
Başka bir çalışma ise eserin son üç defterini nesir olarak çevirmiş olan Hicabi Kırlangıç tarafından hazırlanmıştır. Çevirmen, 2016 yılında bu sefer eserin tamamını manzum şekilde tercüme ederek yayınlamıştır. Son yıllarda bu çevirilere oldukça başarılı bir çeviri daha eklenmiştir. Mehmet Çelik eserin tamamını her yaştan insanın daha kolay anlayabilmesi için daha da yalın bir Türkçe ile uyak düzenini koruyarak tercüme etmiştir. Bendeniz de Mesnevinin özünü ihtiva eden ilk 18 beyitini sizler için yorumladım. İyi okumalar.
Dinle şikayetini neyin dilinden. Ayrılığın feryadını kendi ilinden. |
“Bir sazlıkta boynum vurulduğundan beri, Ağladı acılı sürgünüme kadını eri” |
Ayrılık yarasını hissetmeye çare, Bir yürek arıyorum, pare pare. |
Her kim ki kaybederse memleketini, Arar durur ufukta dağlarının siluetini. |
Ağladım durdum türlü türlü cemiyette, İyi kötü kişiler içinde, farklı meziyette. |
Her biri kendince bana dost oldu amma, Gönül sırlarıma karşı hepsi aslında birer amâ. |
Feryadım da gözyaşım gibi tenime yapışık, Her kulakta, gözde yok onu görecek ışık. |
Beden canı tanır, can da bedeni, Söyle tanıdın mı hiç can göreni? |
Neyin nefesi meltem değil yakıcı samyeli, Külükte biriktirsin halen yanmamış ayağı eli. |
Sıcak sıcak üfler aşkın ateşini ruhlara ney, Bedene coşkunluğunu zerk eder, bir mey. |
Neyin dostluğu hasret çekene iyi geldi. Neyin perde delikleri, hakikat perdesini deldi. |
Od gibi ecza öd gibi zehir, bu ot ne tuhaf bir kamış, Bir odun ki hem yoldaş hem de yolundan ayrı kalmış. |
Neyin yolu kırmızı, kan var her yerde, Adeta Mecnun hikâyelerinden bir perde. |
Beden ve akılı, karı ve koca gibi bil, Kulağa ise tek bir talip var; o da dil. |
Gün batarken ufku kızartan gönül ateşi. Günler ise elemli ruhumuzun vefalı eşi. |
Obur zaman o günleri tek tek mideye indirdi, Ey piri pak, tek dostluğun açlığımı dindirdi. |
Yunus taifesi dışında her içen suya doyar. Aç gezen ise akşama dek dakika sayar. |
Yanmamış bir can ne bilsin kâmili, Öyleyse şimdilik burada keselim tevili. |
Son Yorumlar