Köhne Zihinlerde Bitmeyen 28 Şubat
Cumhuriyet tarihimizin 100.yılına girdiğimiz bu yılda otuzlu yaşlarda bulunan herkes gibi bende çocukluk ve gençlik dönemimi ülke siyaset tarihimizin saçma sapan bir dönemiyle geçirmiştim. 28 Şubat diye özetlenen bu devirde ülkemizde mütedeyyin insanlara açık şekilde baskı yapılıyor ve ne ülkemizde ne dünyada insan hakları konusunda duyarlı geçinen kimsenin yaşananlara sesi çıkmıyordu. O zamanların psikolojisini yansıtan ”28 Şubat bin yıl sürecek” diye bir de meşhur sloganı vardı. 28 Şubat peki bitti mi?
Ülkemizde yaşanan siyasal ve zihinsel dönüşümlerle 28 Şubat bitmiş gibi görünüyor. Ancak bana soracak olursanız 28 şubatın zihinlerde gerçekten bitip bitmediğini anlamak için siyasal otoritenin olmadığı deneysel ortamlarda Türklerin nasıl davrandığına bakmak gerekir. Bir buçuk yıldır yaşadığım Portekizde yaşadığım örneklerle 28 Şubatın nasıl hala bitmediğini, hem de ilk günkü karanlığı ile birçok zihinde yaşamaya devam ettiğini göstermek istiyorum.
Portekiz Batı Avrupa’da en düşük asgari ücrete sahip ülke olmasından dolayı küresel çağrı merkezleri bulunan firmalardan bazıları büyük ofislerini ülkenin başkenti Lizbon’da açmıştır. Lizbon en ucuza en nitelikli insan kaynağı bulunan şehirlerden birisidir. Bu çağrı merkezleri Facebook, Youtube, Google gibi küresel oyunculara müşteri desteği hizmetleri satmaktadır. İşte bu çağrı merkezlerinin Türkçe projeleri de Almanya, Yunanistan, Macaristan gibi ülkelerin yanı sıra Portekizde kuruludur. Bu şirketlerde yüzlerce Türk çalışmaktadır. Ben de Lizbon’da yaşayan Türklerin büyük kısmı gibi bu şirketlerden bir kaçına başvurdum. Bu adaylık süreçlerimde başıma gelenler beni çocukluk yıllarıma geri götürdü.
Öncelikle şunu ifade etmem gerekir ki, ben öyle aşırı şekilde dini vecibelere dikkat eden, dini bir hayat yaşadığını öne süren birisi değilim. Sadece Cuma namazına gitme özgürlüğümün kimse tarafından kısıtlanamayacağını savunuyorum. Özellikle insanın kültürel kimliğini yitirme riskiyle karşı karşıya kaldığı yurt dışında, Türkiyede cumaya gitmemeyi tercih edenlerin bile Cuma namazına gitmelerini tavsiye ediyorum. Cuma namazlarında ülkedeki Müslümanları yakından ilgilendiren birçok önemli duyuru yapılmaktadır. (Örneğin ülkedeki organ bağışı rejiminin nasıl olduğunun anlatılması gibi)
İlk denememde Teleperformance isimli şirkete başvurmuştum. Tam olarak yaşananların detaylarına girmeden özetleyecek olursam(olayın detayları: https://teleperformanceportugal.com/2022/06/08/hello-world/), şirkette işe başladıktan sonra Cuma namazına gitme talebinde bulundum. Bu talebim üzerine şirkette birçok toplantı yapıldı ve bu durum ele alındı. Şirkette çalışan İtalyan ve İspanyol yöneticiler Cuma namazıma gitmemim yasal olduğuna karar vererek beni işe alıp Türkçe marketindeki pozisyonuma yerleştirdiler. Türkçe marketindeki Türk yöneticiler Cuma namazına gitmeme karşı çıktılar. Yapılan bir toplantıda S. İsimli bir süpervizör bana karşı şu ifadeleri kullandı:
–Portekiz Hristiyan bir ülkedir. Bu kadar Müslümansan buraya niye geldin. Eğer namaz kılmak istiyorsan Türkiye’ye geri git. Orada binlerce cami var.
Onun sevgilisi olan O. İsimli şahıs ise şu ifadeleri kullandı:
–Türk marketinde Cuma namazına giden bir personele karşı kesinlikle tolerans gösteremeyiz.
Bu itirazlarına karşın yasal açıdan bir şey yapamayınca başka zorluklar çıkarmaya çalışarak, şirketteki tüm çalışanlar nezdinde baskıcı tutumlarını artırarak önce sıkı izolasyon ve yıldırma uyguladılar. Ardından da gerekçe göstermeden işten çıkardılar. İşten çıktıktan sonra şirket tarafından açılan soruşturmada şirkette çalışan hiçbir Türk, herkesin gözü önünde çok açık olaylar yaşanmış olmasına karşın şahitlik yapmadı. Şahit ararken konuştuğum Türklerden birisinin bana şöyle dediğini çok iyi hatırlıyorum.
–Abi ben senin haklı olduğunu da biliyorum, sana neler yaptıklarını da biliyorum. Ama şahitlik yapmak istemiyorum.
Bu olay yaşandıktan sonra Portekiz’in insan hakları konusunda haberleri ile ön plana çıkan bir gazetecisi olan Céu Neves konuyla ilgili detaylı bir dosya hazırladı.(Haberin linki: https://www.dn.pt/sociedade/liberdade-religiosa-nao-e-uma-realidade-para-todos-os-que-moram-em-portugal-14996043.html) Gazetecinin araştırmaları şirkette tek islamofobik ayrımcılığa uğrayan kişinin ben olmadığımı ortaya çıkardı. İsmini belirmekten korkan bir kişi gazeteciye öncesinde skandal olaylar anlattı, ardından işten atılma korkusuyla ifadelerini geri çekti. Şirket tarafından olayın medyaya yansıması sonucunda başlatılan soruşturma esnasında suçlu olan yöneticiler ceza alacaklarını anlayınca şirketten istifa edip kaçarak başka bir şirkete geçtiler. Şirket soruşturmada ismi geçen diğer beş Türkün görev yerini değiştirdi. Ancak, asıl mağduru işine iade etmedi ya da tazminat ödemedi. Olaylar sonraları Türk basınına da yansıdı ancak Türkiyede olayları sanki Portekizliler tarafından bir baskı uygulanıyor gibi algılandı. Hayır bilakis, olaydan sonra şahitlik yapan tüm Portekizliler yaşananlarla ilgili üzgün olduklarını ifade etmişken şirkette çalışan diğer Türkler beni Facebooktan engelledi, arkadaşlıktan çıkardı veya buna benzer hem acayip hem de mertliğe sığmayan tepkiler gösterdi. Buradan hepinize yazıklar olsun diyorum.
Başka bir şirket olan Cognizant isimli şirket ise, işe alım sürecinde baştan sorun çıkmaması için Cuma namazı konusunun kendilerine belirtilmiş olmasından sonra işe alımda yabancı bir çalışanla birlikte bir Türkü görevlendirdi. Şirketteki Türkün yönlendirmesi ile iş mülakatı tam Cuma günü Cuma namazı vaktine ayarlandı. Cuma namazı nedeniyle geç kalarak katıldığım zoom görüşmesinde, benim oturuma katıldığımı farketmeyen Türk, yabancı çalışana aleyhimde Cuma namazı nedeniyle mülakata geç kaldığım yönünde yönlendirmelerde bulunuyordu. Nitekim bu şirket de işe başka birini aldığını söyledi. Ancak aynı şirket aynı pozisyon için eleman aramaya devam ediyor.(Fiili olarak Cuma namazına gitmeme şartıyla) İşe yeteneklerim yetmediği için girememiş olma ihtimalim yok mu? Var tabi ki, ama bu şirketler Üniversite mezunu olma şartı bile aramıyor. Aradıkları tek şart ingilizce bilmek ve AB vatandaşı olmak. Ben ingilizce bilmekle yetinmiyorum. Beş dil biliyorum. Bunlardan üçünü çeviri düzeyinde biliyorum. Yani başvurduğum pozisyon için zaten overqualified yani istenenden fazla nitelikliyim.
Bu konuyu birçok yönden değerlendirmek gerekiyor. Bu olayda beni suçlayan birinci kesim, Portekiz’in darulharb yeri olduğunu ve burada Cuma namazı kılmanın farz olmadığını savunuyor. Bu kitlenin din karşıtı ve düşmanı islamofobiklerden bile daha tehlikeli bir kesim olduğunu belirtmem gerekir. Çünkü islami argümanlarla Müslümanların haklarını ellerinden almaya çalışmaktadırlar. Portekiz tıpkı Türkiye gibi laik bir ülkedir. Dolayısı ile Türkiye ve Portekiz arasında darulharblık açısından hiçbir fark bulunmamaktadır. Portekizde din ve vicdan özgürlüğü yasal güvence altına alınmıştır. Hatta ülkedeki din ve vicdan özgürlüğü yasasının 14. Maddesine göre (https://dre.pt/dre/legislacao-consolidada/lei/2001-34483475) insanlar devlet tarafından tanınan dinlerin zorunlu ibadet saatlerinde çalışmaya zorlanamazlar. Bu saatlerde mesai aksaması olursa ancak ücret kesintisi yapabilirler. Hatta üniversiteler dahi, bu saatlerde bir sınav koyarlarsa, bu kişinin sınavını tekrar etmek zorundadırlar deniyor. Türkiyede Cuma namazı ile ilgili yasal düzenleme 2016 yılında yapılmıştı. Portekizde ise bu düzenleme 2001 yılında yapılmış, yani özgürlük anlamında bizden 15 sene önce zaten Portekiz devleti özgür bırakmış. Ülkede bu yasaya şirketler büyük ölçüde uyuyor. Bu yasaya uymayan tek kitle ülkede çalışan 28 Şubat zihniyetli Türkler. Bunun bir ispatı bu yasanın uygulanması için kurulmuş olan din ve vicdan özgürlüğü komisyonunda yanlızca bir şikayet yapılmış olması ve bu dosyanın Portekizli şirket tarafından empati yapılarak uzlaşı ile kapatılmış olması gösterilebilir.
Yukarıda zikrettiğim şirketlerde dünyanın her yerinden insanlar çalışıyor. Fransız marketinde birçok Mağribi Müslüman, Arap, İngilizce marketlerde birçok Pakistanlı ve Hint Müslüman çalışıyor. Bu projelerde çalışan tüm Müslümanların Cuma namazına gitme hakları var. Yalnızca Türklere bu yasak uygulanıyor. Üstelik diğer Türkler tarafından. Şirketler böyle bir yasağın olmadığını savunsalar da fiili olarak bu şirketlerde çalışan en az 2000 Türk’ün içinden Cumaya giden bir kişinin bile olmaması hayatın olağan akışına terstir. Bu da şirketlerde kapalı kapılar ardında yaşanan baskının bir ispatıdır. Şirketlerin burada gösterdiği en büyük ihmal bu yasaklarla ilgili iddiaları araştırmamaları ve üstüne gitmemeleri, sorumlularına cezalar vermemeleridir. Başka bir hataları ise çoğulculuk sloganını sürekli kullanıyor olmalarına rağmen, pratikte bunu yalnızca LGBT pride month etkinliği ile yansıtıyor olmalarıdır. Bu şirketlerde LGBT konusunda onlarca etkinlik festival sergi söyleşi filan düzenlenir. Ancak ne Müslümanların kutsal günleri ne de diğer dinlerin bayramları ile ilgili ne kuru bir kutlama mesajı ne de bir etkinlik yapılmaz. O zaman burada bir çoğulculuktan bahsedilemez.
Resmi rakamlar açısından olaya bakacak olursa, Elçilik nezdinde edinilen şifahi bilgiye göre ülkede diaspora oluşturacak kadar Türk bulunmamaktadır. Lizbon’da Türkiye vatandaşı olan resmi kaydı bulunan Türk sayısının 800 civarında olduğu ifade edilmektedir. Öncelikle bu rakama kesinlikle katılmadığımı ve Portekiz devleti tarafından açıklanan oturum ve vatandaşlık verilen Türk sayıları ile örtüşmediğini belirtmek gerekir. Bunun yanı sıra bu şirketlerde sadece Türkiye’den gelen Türkler yoktur. Hatta ağırlıklı olarak Kıbrıs, Bulgaristan, Almanya, Fransa ve Belçika’dan gelen AB vatandaşı Türklerde. Dolayısı ile Türk dendiğinde sadece Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları anlaşılacaksa gerçekten Avrupa’da en az Türkün yaşadığı ülke Portekizdir, ancak vatandaş olsun olmasın tüm Türkler anlaşılacaksa ortada milletimize karşı yapılan insan hakkı ihlalleri olduğu aşikardır. Bu hakkı savunacak da resmi ya da STK nezdinde hiçbir kurum yoktur.
Cuma namazına gitme konusu sadece Müslümanları ilgilendiren bir konu değildir. Türk olsun, yabancı olsun, Müslüman olsun ateist olsun, Lizbonda yaşayan bilinçli her bireyin burada işlenen bu insan hakkı ihlaline karşı çıkması lazım. Özellikle de Türkiye’den gelip Portekiz Vatandaşlığı hakkı elde eden sayıları hiç de azımsanmayacak olacak(15 binin üzerinde) Sefarad Yahudilerinin. Nitekim sefarad Yahudileri tarihte bu topraklarda din ve vicdan özgürlüğünün en acı örneklerine maruz bırakılmış din değiştirmeye zorlanmış, yıllarca takip edilip baskı uygulanmış ve ya katliama maruz kalmış bir topluluktur. Lizbon’un merkezinde tarihteki bu katliamları kınayan Yahudi Soykırımı anıtı bulunmaktadır. Buradan Türk Yahudilerini de bir kez daha Portekizde yeniden yaşanan din ve vicdan özgürlüğü ihlallerine karşı tepkili olmaya davet ediyorum.
Tüm bu yaşananlar Türkiyede tarihin tozlu sayfalarına gömülmüş gibi görünen 28 Şubat sürecinin halen köhne zihinlerde nasıl diri ve pusuda beklediğini göstermektedir. Fırsatını bulduğu anda hortlamaya elverişli bu hastalıklı zihniyetle sonuna kadar mücadele etmedikçe ülkemizde her an yılların kazanımlarının kaybedilme riski bulunmaktadır.
Son Yorumlar