Lusitanyalılar artık Türkçede
Portekizce ile olan maceram 2008 yılında katıldığım Erasmus projesi ile başladı. O dönemlerde Lizbon’da yaşayan diğer Türkler bana Portekizcenin dünyanın en zor dili olduğunu söylüyordu. Öğrenciler arasında böyle mitler dolaşıyordu.
Ben onlara inanmak yerine bir Portekizce kursuna yazılmayı tercih ettim.
Kursta İspanyol, İtalyan, Fransız öğrenciler vardı, onlar da Latin dili konuştuğu için onların bu dili öğrenmeleri daha kolaydı. Bu nedenle ben sınıfın en kötü öğrencisiydim. Ancak öğretmenimin çabaları sonucunda Portekizce bir temel atmayı başarabildim.
O sene eski eşimi tanıdım. Ve onunla konuşmaya başladım. O Portekizce bilgilerimi daha gelişmiş bir zemine taşımamda bana çok yardımcı oldu. Akıcı şekilde konuşmaya başladım ve sonrasında bu gelişim hiç durmadı. 2013 yılında Portekiz vatandaşlığı kazandım.
Bir mimar olmama rağmen kariyerim Portekizce konuşulan dünyaya doğru evrildi.
TİKA’da çalışmaya başladım. Mozambikte bulunan Tika ofisini kurdum ve bu kapsamda Maputo’da bir yıl geçirdim. Sao Tome ve Brezilyada görevlere katıldım.
Türkçe konuşanlar için Portekizce gramer kitabı yazdım. Bu kitap bir Türkün Portekizce çalışabileceği ender kaynaklardan birisi oldu. Portekizcenin Türkçedeki nadirliğine karşın kitap çoktan ikinci baskısını yaptı bile.
Portekizin milli şairi olması nedeniyle en başından beri birgün Camoes’i çevirmeyi hayal ediyordum. Türkçeye daha önce hiç çevrilmediğini biliyordum. Bu çeviriye 5 sene önce de başlayabilirdim ama Portekizcemin daha olgun bir seviyeye ulaşması için bekledim.
2020’de aniden bu külfetli işe girişmeye karar verdim. Eski metinler üzerine olan merakım temel motivasyon kaynaklarımdan birisiydi. Birçok kişi bu çeviriye girmememi söyledi. Kötü bir çeviri hiç çevirmemekten daha iyidir en nihayetinde.
İtiraf etmem gerekir ki, Os Lusíadas eserinin günümüz Portekizcesi ile olan versiyonları olmasaydı dilde olan hakimiyetine rağmen kitapta birçok yeri anlamam mümkün olmayacaktı. Çünkü Camoes günümüzde artık kullanılmayan bazı kelimelere yer vermektedir. Yine kitabın diğer dillere yapılan tercümeleri işimi kolaylaştırdı. Çevirimde bu diğer dillere olan çevirilerle her zaman sağlama yapma yoluna gittim.
Eserin tarihi öneminin yanı sıra edebi öneminin de farkındaydım. Bu nedenle Camoes’in kafiye şemasını korumayı tercih ettim. Onlu hece ölçüsünü ise korumam mümkün olmasa da dize uzunluklarını birbirine yakın tutmaya çalıştım.
Bence Lusitanyalılar eserini Türkçeye ilk kez çevirmiş olmak, o eseri Türkçe olarak ilk okuyan olmaktan daha az önemlidir. Bana göre 450 yıl önce yazılmış bir eseri ilk kez Türkçe olarak okuyor olmak çok özeldir. Özellikle de eserin medeniyetimizden, Osmanlı Devletinden birçok kez bahsetmiş olması hesaba katıldığında.
Dizeleri detaylı çekilde açıklamaya çok özen gösterdim. Kültürel açıdan özgün durumları en doğru şekilde aktarmaya çalıştım. En sonunda 1200’den fazla dip nota ulaştım, yani 450 sayfalık bir kitapta 70 sayfadan fazla açıklama bölümü bulunmaktadır.
2021 yılının yılbaşında eserin son halini yayınevine teslim ettim. Eser yayınevi çalışanlarında da bir heyecana yol açtı. Ötüken Neşriyatın işin başından beri bu eseri Türkçeye kazandırma adına büyük ehemmiyet ve özen gösterdiğini söylemem gerekir.
Ve nihayet Kasım ayındayız ve Lusitanyalılar eserinin artık Türkçe olarak yaşamaya başladığı ilk günlerdeyiz.
Bana göre bu eserin çevirisi Türkiye ve Portekiz, hatta tüm Portekizce konuşulan dünya arasındaki ilişkileri edebi veya akademik anlamda olduğu kadar politik ve sosyal anlamda da artıracaktır. Türkiye ve Portekiz tarihte iki düşman olsalar da en büyük dostluklar düşmanlıktan doğar. Bunun en büyük göstergesi modern Portekiz’in Türkiye ile olağan üstü ilişkilere sahip olmasıdır. Ülkemizin AB üyelik sürecini desteklemesidir. Bu çeviri inşallah bu ilişkileri daha da geliştirecektir.
Son Yorumlar