Şiirleri Çizen Sanatçı Sain Zahoor
2014 yılıydı. Her yıl Konya’da düzenlenen mistik müzik festivaline gitmiştim. Festival birbirinden değerli dünya müzisyenlerine ev sahipliği yapıyordu. Konserlerin devam ettiği bir gün, konsere girmeden önce salonun dışında gördüğüm bir yüz dikkatimi çekmişti.
Bu yüz, sanki kendi kendine bir müzikti, bir ifadeydi. Esmer, kısa boylu sarıklı bir adam, gözleri fark edilir derecede sürmeli, çıkık elma kemikleri ve uzun saçı ve sakalıyla avluda yer ediyordu.
Etrafındakilerden oldukça farklı bu insanı nedenini bilmeden bir süre izlemiştim.
O günden sonra iş yoğunluğum nedeniyle festivalin sonraki konserlerine devam edemedim. Aradan bir müddet geçtikten sonra kaçırdığım konserlere bakmak istedim. O esnada, avluda gördüğüm o adamın, Pakistanlı ünlü müzisyen Sain Zahoor olduğunu fark ettim. Tabiki de, bu kadar etkileyici bir siluete, derin bakışlara, bir ruh bütünlüğüne sahip kişi olsa olsa böylesine derin bir sanatçı olabilirdi. O konseri kaçırdığım için ne kadar pişman olduğumu anlatamam.
Sain Zahoor’u ve bir çoğu zikirlerden uyarlama olan müziğini böyle keşfettim. Sain Zahoor müziklerini o kadar içten söylüyordu ki Müslüm Gürses’e eşi Muhterem Nur’un söylediği gibi, sanki türküyü söylemiyor da, o türkü olmuş gibiydi. Hatta Sain Zahoor’un videolarında öyle bir meşk vardı ki, videoların altından akan yazılar bile bütüncüllüğü bozmuyor zikir eşliğinde sallanarak, dans ederek geçiyordu. Teknik olarak çok mütevazi imkanlarla yapıldığı anlaşılan bu videolar Sain Zahoor’un dünyada tanınmasına öncülük etti. Kendisi 2006 yılında BBC World Music Award’a layık görüldü. Sonrasında ise Coke Studio projesinde yer alarak dünya dinleyicilerinin karşısına çıktı.
Yıllar akıp geçti ve yolumuz Pakistan’a düştü. Pakistan deyince aklıma ilk gelen şeylerden birisi tabiki de ünlü mimar Vedat Dalokay’ın camisinden sonra Sain Zahoor’du. Sain Zahoor’un Pakistanlı olduğunu biliyordum ama Pakistan’da yaşayıp yaşamadığını bile bilmiyordum. 2014 yılında kendisi ile yüzyüze gelmiş olmama rağmen sesini dinleyememiştim, bu eksikliği tamamlamak istiyordum. Biraz da şansımın yaver gitmesi ile kendisinin menejerine ulaşmayı başardım. Sain Zahoor’un Lahor’da yaşadığını öğrendim.
Kendisi Konya’dan geldiğimizi duyunca bizi kabul edebileceğini söyleme lütfunda bulundu. Çok heyecanlıydım. Lahor’a geldiğimizde bize tarif edilen adrese doğru yola koyulduk. Lahor’un oldukça mütevazi bir semtinde, Sain Bey’in oğullarından birisi bizi karşıladı. Dar bir sokağa girdik. Çok geniş ve oldukça loş bir antreye açılan bir kapıdan içeri girdik. Sain Bey bizi odasının kapısında bekliyordu.
Selamlaşmadan sonra Sain Bey’in odasına girdik. Odada iki tane çok büyük yatak, bir tane kanepe, bir kitaplık ve bir dolap vardı. Sain Bey misafirlerini yatağına oturtmak için davet etti. Bir kısmımız kanepeye oturduk, bir kısmımız yatağa oturduk. Yatağın kenarında bir nargile duruyordu. Sain Bey konuşurken nargilesinden içiyordu.
Heyecanla anılarını dinlemeye başladık. Kendisi yıllar önce bir rüya ile bir yola girdiğinden bahsetti. Rüyasında bir el kendisini çağırıyordu. Sonrasında bu elin sahibi ile karşılaştı ve sufizm yoluna girdi. Şarkılarında sık sık atıf yaptığı Bullah Şah’ın dergâhında müzik eğitimi aldı.
Bu ziyarette beni şaşırtan şeylerden birisi de Sain Zahoor’un okuma yazma bilmediğini öğrenmek oldu. Pakistan’da Sufi şairlerin şiirlerinin yaşayan bir hafızası niteliğindeki bu yetenek, bu şiirleri duyarak ezberlemişti. Kendi yazdığı şiirleri ise defterine şekiller çizerek yazmaktaydı. Bu şekilleri anlamlandırarak okumaktaydı. Bize defterine çizdiği bir şiiri gösterdi ve şekillere bakarak okudu.
75 yaşındaki zahoor ilerleyen yaşı nedeniyle çok iyi işitemiyordu da, bir kulaklık kullanıyordu. Ancak maşallah dedirtecek kadar dinçti. Bize bir sonraki hafta Kanada’da ondan sonraki hafta da Avusturalya’da konseri olduğundan bahsetti. Bir çokların artık evine çekildiği yaşta o halen dünyanın dört bir yanını dolaşıyor ve Sufi müziğini dünyaya tanıtıyordu.
O anda bir düşündüğümde, hem ümmi olan hem de işitme kaybı olan bu insanın halen dünyanın en büyük sufi müzisyen ve söz yazarlarından birisi olması ne kadar mecazi bir göndermeydi.
Sain Zahoor bize Hz. Muhammed’in(s.a.v.) yolunun yolcusu olduğunu ve hayatını onun mesajını insanlığa iletmeye adadığını söyledi.
Konya’ya olan ziyaretinde Hz. Mevlana’nın türbesini ziyaret ettiğini ve orda dualar ettiğini söyledi. Kendisine takdim ettiğimiz yeşil türbe resmini yatağının başucuna koydu. O anda tüm dünyadaki sufiler arasında ne derin bir bağ olduğunu daha iyi anladım.
Biz sohbet ederken, davet edilen çalgıcıların tamamı geldi ve ekip tamamlandı. Sain Bey bize evinde minik bir konser hazırlamıştı. Bize özel hazırlanan bu müzik ziyafetini hayatım boyunca unutmayacağım.
Bu özel ziyareti tamamladığında kafamdan geçen birkaç düşünce şu oldu; bu kadar büyük bir sanatçının böylesine mütevazi şartlardan çıkmış olması, ve elde ettiği başarıya rağmen halen bu yaşam tarzını sürdürmesi onu kendisi kılan değerlerden birisiydi.
Pakistan ve çevre coğrafyası, globalleşmenin zararlı kültürel etkilerinden yozlaşmasından korunmayı başararak dünyanın mistik müzik açısından zirve değerlerini yetiştirmeyi başarmış. Ummi ekolden gelen bu özel sanatçıları dünya müziği tıpkı Türkiye’de Anadolu ozanlarını yitirdiğimiz gibi yitirmekte.
https://www.youtube.com/watch?v=X4059PCbais
Son Yorumlar