Debre Damo Manastırı
Ülkemizde, yenilikçi, enerjik ve vizyoner bir kuşak geliyor. Bu kuşağa popüler ismiyle Z kuşağı diyoruz. Gençlerimiz arasında son zamanlarda yurt dışına gidip orada yaşamak için hayal kurmak oldukça popülerleşti. Video platformlarında birçok ülkede yaşam tecrübesi ile ilgili bilgiler havalarda uçuşuyor. Bir genç kız elinde 20€ ile süpermarkete girip neler alabileceğini gösteriyor. Başka bir genç Amerika’daki araba fiyatlarını iştahla anlatıyor.
Gençlere bir tavsiyem var. Gençler, dünyayı elbette keşfedin, gezin görün, dolaşın, ama gideceğiniz yerleri süpermarket fiyatları gibi basit parametlerle seçmeyin. İnsan çok yönlü bir varlıktır. Bedeninizi bir şekilde doyurursunuz. Peki ya ruhunuz, peki ya beyniniz, peki ya iç sesiniz, peki ya sanat zevkiniz, daha neler neler? Myanmarda Swagadon Pagodasında bir akşam oturup ortamın sesine kapılıp gitmeyecek misiniz? Arjantin’de bir dost grubuyla sohbet edip, ortaklaşa mate cosido çayı içmeyecek misiniz? (Pandemi nedeniyle halen ortaklaşa içiyorlar mı bilmiyorum.) Ya da Moğolistan bozkırlarında bir çadırda konaklamayacak mısınız? Ülkeleri ekonomik olarak zengin ve fakir ülkeler olarak görüp, sürekli daha zengin olanlara doğru göçmeye çalışarak, kültürel olarak zengin ülkeleri, insanlığın hazinesini, insan denen varlığın ne olduğunu nasıl keşfedebiliriz ki?
İşte bugün size tam da bu minvalde bir tecrübemi anlatacağım. Dünyanın globalleşmeden en az etkilenmiş ülkelerinden birisi hiç kuşkusuz Etiyopya’dır. Bu ülke birçok özelliğinin yanında Afrika’da hiç sömürülememiş iki ülkeden birisidir. Bu nedenle eskilerden günümüze uzanan Habeş kültürü çok iyi korunmuştur. Birçok eski metinde Etiyopya kelimesi bu köklü kültürü sayesinde Afrika anlamında kullanılmıştır. Hatta, Marko Polo’nun seyahatnamesinde çok güçlü ve çok zengin olduğu tasvir edilen Rahip John figürünün Etiyopya’da olduğunu rivayet edenler çıkmıştır.
Bu ülkenin dağlık coğrafyası ile uyumlu olarak, muazzam bir taş mimarisi vardır. Günümüzde dahi en iyi taş işçiliği örneklerine bu ülkede rastlanır. Bu mimarinin en güzide örneklerinden birisi Lalibela Manastırıdır. Ama bu yazıda sizlerle daha az bilindik bir manastırı paylaşacağım.
Etiyopya’nın Tigray Eyaletinde, Eritre sınırına yakın bölgelerde sivri tepeler bulunmaktadır. Bu tepelerin birisinin üzerinde eski çağlardan beri çok iyi korunmuş bir manastır kompleksi bulunmaktadır. Debre Damo ismi verilen bu yere, kadınların çıkmasına izin verilmemektedir. Hac bölgesi olarak yılın belirli dönemlerinde ziyaret edilen manastır kompleksinden oluşan tepeye ulaşım oldukça kısıtlıdır. Manastırın tepenin eteklerine kadar ulaşan en yakın yaya yolundan aşağı yukarı 20 metre yükseklikte bulunan kapısına tırmanmak için ne bir merdiven yapılmıştır ne de bir asansör. Bu manastırı gerçekten görmek istiyorsanız, 6 katlı bir apartman yüksekliğindeki kayalığı halatla tırmanmanız gerekir. Üstelik halat derken de, öyle modern, endüstriyel dağcılık halatlarından bahsetmiyoruz. Tamamen el yapımı liflerin birleştirilmesi ile oluşturulmuş, ve ne kadar süredir kullanıldığı belli olmayan bir halat.
Gerçekten cesaretinizi toplayıp bu halatla yukarı tırmanmayı göze alabilirseniz, tepede bulunan bir keşiş sizi belinize doladığınız halatla yukarı doğru çekmektedir. Eğer benim gibi dağcılık tecrübeniz yoksa, ilk çıkışınız çok müşkül olacaktır.
Yukarı çıktığınızda sizi taş mimarisi ile büyüleyen bir manastır karşılar. Bu manastırın duvarında, tıpkı kudüste Yahudilerin dua ettiği şekilde, duvara karşı dualar eden keşişler bulunmaktadır. Manastırın içinde kademe kademe bölmeler vardır. Bir kapı içinden başka bir kapı açılmaktadır. En içerde ise eski dönemlerden kalan, başka bir ülkede olsa çoktan müzelerde koruma altına alınmış el yazması inciller bulunmaktadır. Bu inciller sergi amacıyla orda değildir, halen okunmaktadır.
Yerleşke içinde başka binalar da vardır. Burada inzivaya çekilen keşişlerin su içebilmesi için su kuyuları açılmıştır. Bu tepe bölgeden o kadar yüksektedir ki, aşağıya bakarken kartalların bile sizden daha alçakta uçtuğunu görürsünüz. Tepede tarih boyunca vefat etmiş keşişlerin kabirleri de bulunmaktadır. Debre Damo manastır yerleşkesi gezinizi elinizden geldikçe uzun tutmanızda fayda var çünkü işin sonunda o halatla bir de aşağı inmek var. Deneyimime göre inmenin çıkmaktan daha korkunç bir deneyim olduğumu söylemem gerekir.
Küreselleşmenin getirdiği bazı düşünce kalıpları bizi ülkeleri gelişmiş ülkeler ve gelişmemiş ülkeler diye ayırmaya itmektedir. Acaba hangi insani manada, kültürel manada, estetik manada, ruhani manada bir diğerinden daha çok gelişmiştir? Bu sorunun cevabını siz de benim gibi merak ediyorsanız, bu ülkeleri bütün bilgisi googledan, ya da kulaktan dolma bilgilerden ibaret olan fluencerların çektiği youtube videolarından değil, bizzat gidip görerek tanıyın keşfedin.
Son Yorumlar